Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve üye ülkeleri, 28 Nisan’ı 2001 yılından buyana Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü olarak kutlamaktalar.
Amaçları, iş kazalarına ve meslek hastalığına karşı işyerlerinde koruyucu önlemler alınmasını sağlamak, çalışanlar, işverenler, hükümetler ve örgütleri ile birlikte iş sağlığı ve güvenliği kültürünü oluşturmak, Bu gün, iş kazalarında ve meslek hastalıklarında hayatlarını kaybedenleri anmak ve bu acıların yaşanmaması için herkesi üzerine düşeni yapmaya davet etmek doğru bir yaklaşımdır.
4857 sayılı İş Kanunu ve ilgili yönetmeliklerin yayımlanması, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ile önemli ilerlemeler gerçekleşmiş ancak, yeterli bir gelişme sağlanamamıştır.
TMMOB, “28 Nisan Dünya İşçi Sağlığı ve Güvenliği Günü, Türkiye’de “İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma/Yas Günü” Olarak Anılsın” diyor. Kamuoyunun farkındalığını sağlamak ve ölen işçi ailelerinin acısını paylaşırken daha ciddi adımların atılmasını sağlamak istiyor. Yaşanan ölümleri iş cinayetleri olarak adlandırıyor. İş kazalarında mühendis ve mimarlar da hayatlarını kaybediyor. Elbistan’da göçük altında biri maden mühendisi diğeri jeoloji mühendisi 11 madenci ile birlikte üyelerinin cesetlerinin çıkarılmasını bekliyor. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu “İşveren adına hareket eden, işin ve işyerinin yönetiminde görev alan işveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren sayılır” diyor.
Kanuna göre; işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları, görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirecekler, bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, bu hususu Çalışma ve İş Kurumu’na bildirecekler. Maaşını aldığı işvereni Bakanlığa nasıl bildirecekler? Görevlerini yaparken, etik ve mesleki bağımsızlık ilkesine uygun çalışabilecekler mi? İhmali görülen İş güvenliği uzmanı işverene karşı sorumlu olacağına göre, Yönetmelikte belirlenen sürelerde görevini tam ve eksiksiz yapabilecekler mi?
Bu sorulara çözüm bulunamadığı, diyaloğun sağlanamadığı ve üyeleri bu nedenlerle hapiste olan TMMOB,’ iş cinayeti’ diyor. Neden bu kadar sert eleştiriler yapıyorsun, böyle davranırsanız diyaloğu sağlayamazsınız diyenler var. Haklılar mı tartışmak gerekir. Ben haksız değiller diyorum.
SGK istatistiklerine göre iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölüm sayısı, 2011‘de 10’u meslek hastalığı sonucu olmak üzere bin 710, resmi olmayan verilere göre 2013 yılında en az bin 235 işçi iş kazası ve meslek hastalığı sonucu yaşamını yitirmiştir. Türkiye, 100 bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazalarında Avrupa‘da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaya devam ediyor.
Dünyada iş kazaları oranı yüzde 44, meslek hastalıkları oranı yüzde 56 iken, 2012 yılında Türkiye‘de iş kazaları oranının yüzde 99,48 meslek hastalıkları oranının binde 52 olarak görünmesi meslek hastalığı tanısını bile koyamadığımızı gösteriyor.
Çalışma yaşamının düzenlenmesinde Mevzuatlar hazırlanırken hep işverenler kollanmış emek cephesi ihmal edilmiştir. İşveren örgütleri muhatap alınırken İSG çalışanlarının örgütleri yok sayılmıştır. Sahada çalışan iş güvenliği uzmanları ve örgütleri dinlenmiş olsaydı çıkarılan yönetmelikler Danıştay’dan geri dönmezlerdi.
Köklü sorunları ‘torba kanunlar’ içinde Meclis’in tatile gireceği son gece görüşerek çözüme kavuşturmak mümkün olmamıştır.
Tüm sosyal tarafların ve İSG alanında çalışarak ekmeğini kazananların günlük kar hırslarından uzaklaşarak bir araya gelmeleri ve birlikte çalışmalarından başka çare görülmemektedir.
İSG alanı siyasi ve ticari kazançların elde edileceği bir alan olmamalı. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu binlerce çalışanımızın ölümünden hepimizin sorumlu olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Mesut TORAMAN
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
İSGDEM ve OSGBMED
Yönetim Kurulu Başkanı