Türkiye 13 Mayıs 2014’te, saat 15.00’te, tarihindeki en büyük maden faciasına tanık oldu. 301 madenci karbonmonoksit gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. Son zamanlarda alıştığımız trafo mazereti birilerinin aklına geldi, ama tutmadı.

‘Grizu patlaması ve toz patlaması olmadığına göre, nasıl olur da bu kadar madenci kaybedilir?’ sorusuna günlerce yanıt arandı. Soma kömürlerinin yangına müsait olduğunu bilmeyen olmadığına göre neden bilgi kirliliği yaratılmak istendi. Bu konu bence sorgulanmalı.

Her yıl Türkiye’de ortalama 1500 kişinin iş kazalarından hayatını kaybettiği istatistiklere yansıyor. İLO kayıtlarına göre bir bu kadar çalışanın da meslek hastalığından hayatını kaybetmesi gerekir.

Bazı yıllarda sıfır, en fazla on kişinin meslek hastalığı sonucu öldüğü açıklanır. Tam bir trajikomik durum, ille de toplu olarak mı ölünmeli? Meslek hastalığından ölmekle her gün dört beş kişinin ölmesine kayıtsız mı kalalım?

Şimdi, ‘ailelere konut yapacağız, ölenleri şehit sayacağız’ gibi tansiyonu düşürücü söylemler aldı başını gidiyor. Halkımız taziye ziyaretleri ve gözyaşları ile acıyı paylaşıyorlar. İnsan olan herkesin acıyı paylaşmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu kişileri moda deyim ile provokatör saymakla sorunu çözemeyiz. Sayın Bakanımızın deyimi ile taşeronluğun emeğin sömürüsü olarak kullanılmaması için adım atalım. Madenlerde uygulanan rödovansı konuşalım. Önemli olan, bu kazaların giderek azalması için ne yapılması gerektiği konusu üzerinde durmak.

Geçen hafta on iki kadın kuruluşunun bir araya gelerek oluşturdukları Kadın Kuruluşları Birliği’ne bağlı tüm dernek başkanları ziyaretime geldiler. Konu ile ilgili yaptığımız görüşmede birlikte ne yapılabileceğini konuştuk. Umutlandım. İSG konusuna analar el koymalı, çocuklarını iş kazalarında kaybeden analarımızın yanında olmalıyız.

Bursa İş Sağlığı ve Güvenliği Derneği, TMMOB, TTB ve sendikaları da içine alacak bir şekilde güçlerimizin birleştirilmesine çalışıyor. Sivil toplum örgütlerini dinlemek gerektiğini de ifade etmeliyim. Sorun herkesi ilgilendiriyor, ‘ben ne dersem olsun’ anlayışından herkes sıyrılmalı.

Bu köşeden defalarca iş sağlığı ve güvenliği konusunun siyasi ve ticari bir rant konusu olarak görülmemesi gerektiğini, Bakanlığın sosyal taraflarla, özellikle illerde kurulmuş ve kurulmakta olan iş sağlığı ve güvenliği dernekleri ile uzlaşarak diyalog içerisinde bulunulması gerektiğini bıkmadan yazdım, söyledim. Söylemeye devam edeceğim.

Sayın Bakanımızın başkanlığında tüm sosyal tarafların özellikle İSG alanında faaliyet gösteren derneklerin katılacağı bir toplantının yapılmasını bir kez daha hatırlatmak isterim.

Bakanlık tarafından Başbakanlık’a gönderilen, yayımlanmamış bulunan üç yönetmeliğin geri çekilerek derhal İSG Hizmetleri ile ilgili üç yönetmeliğin çıkarılmasını ve gerçekten uygulanmasını bekliyoruz.

Bu çağrımıza cevabın alındığı günü de İSG’de milad olarak kabul edelim.

OSGBMED & İSGDEM Genel Müd.
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı

Mesut TORAMAN

Yorumlar